Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

KESK’ten Toplu Sözleşme Açıklaması

Gündem Yayın: 17.08.2019 14:05
Yazar:
KESK’ten Toplu Sözleşme Açıklaması

KESK Dönem sözcü ve Tüm-Bel Sen Karabük Temsilcisi Ahmet Avdancı 1 Ağustos tarihinde başlayan “toplu sözleşme”görüşmeleri ile ilgili basın açıklaması yaptı.

Hepimizle dalga geçilen teklife karşı tüm kamu emekçilerini ortak mücadeleye çağırıyoruz diyen Avdancı “1 Ağustos tarihinde başlayan “toplu sözleşme” görüşmelerinde dün Kamu İşveren Heyeti, 2020-2021 yıllarını kapsayan döneme ilişkin teklifini açıklamıştır.

Hemen başta ifade edelim ki Kamu İşveren Heyeti tarafından dün sunulan teklif; ciddiyetten yoksun, 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisi ile açıkça dalga geçilen, bir tekliftir.

Söz konusu teklifte sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması, gelir vergisi ve ek gösterge adaletsizliğine son verilmesi bir yıl önceki seçimlerde verilen 3.600 ek gösterge sözünün gereğinin yerine getirilmesi, maaşların insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çekilmesi başta olmak üzere kamu emekçilerinin temel talepleri bir kez daha görmezden gelinmiştir. Deyim yerinde ise dağ fare bile doğurmamıştır.

Kamu İşveren Heyeti başkanı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından açıklanan teklife göre; Kamu emekçilerinin ve kamu emekçisi emeklilerinin maaşlarında 2020 yılı için altışar aylık dilimler halinde %3,5 + %3 2021 yılı için ise %3 +%2,5 artış önerilmiştir. Bakan Selçuk teklifi sunarken büyük bir lütufmuş gibi, altışar aylık dönemlerde enflasyon farkının oluşması durumunda söz konusu farkın maaşlara yansıtılacağını ifade etmiştir.

Hükümet temsilcileri TÜİK tarafından açıklanan rakamlara elbette inanabilir. Ancak sokaktaki vatandaşın bu rakamlara inanmadığı tüm kamuoyunun malumudur.  Çünkü vatandaş TÜİK verilerini değil mutfakta, çarşıda, pazarda yaşadığı gerçek enflasyonu temel almaktadır.   Bu gerçek enflasyon ile TÜİK’in açıkladığı rakamlar arasındaki uçurumu, satın alma gücünün her gün düştüğünü, gelirinin eridiğini görmektedir.

Dolayısıyla iktidarın “işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik” sözlerinin hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü işçiyi, memuru, dar gelirli, asgari ücretli, emekliyi TÜİK vasıtası ile açıklanan enflasyon değil, hayatın gerçek enflasyonu ezim ezim ezmeye devam etmektedir.

Öte yandan dün masaya getirilene teklifte beş gün önce apar topar imzalanan kamu işçileri toplu sözleşmesinin referans alındığı görülmektedir. Hükümet açıkça “kamu işçisi 2020 yılı için %3+%3 artışa, temel haklarında hiçbir iyileştirme yapılmamasına razı oldu. Siz de razı olmak zorundasınız” demektedir.  Böylece yıllardır oynanan, işçi ve kamu emekçisini karşı karşıya getirme oyunu sürdürülmek istenmektedir. 

Oysa 200 bin kamu işçisinin ve ‘taşerondan kadroya geçirilmesine’ rağmen kapsama dahi alınmayan 300 bin işçinin beş gün önce alel acele altına imza atılan mutabakatta razı olmadığı açıktır. 500 bin kamu işçisi hak kayıplarını derinleştiren, ücret artışlarını yaşanan gerçek enflasyona değil, TÜİK’in çarpık enflasyon rakamlarına indirgeyen, tüm bunlara rağmen birileri tarafından ‘Sarayın lütfu’ gibi gösterilen mutabakata karşı haklı tepkisini sürdürmektedir.

Buna rağmen hükümet beş gün önce sahnelenen oyunu yenilemek, açlık sınırının 2.100, yoksulluk sınırının 6.800 TL’yi aştığı, emekçi kesimlerin yaşadığı gerçek enflasyonun %30’ları bulduğu koşullarda toplam 5 milyon kamu emekçisine ve emeklisine, aileleri ile birlikte 20 milyonluk devasa bir kitleye sefalet, yoksulluk, güvencesizlik teklif etmektedir.

Sadece maaş artışları konusunda değil, kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı temel sorunlarda da hiçbir çözüm sunmayan teklif “toplu sözleşme” olarak yutturmak istemektedir.

Kısacası teklif ortadadır. Hiç kimsenin 3 milyon kamu emekçisinin, 2 milyon kamu emekçisi emeklisinin temel hiçbir sorununu çözmeyen, aksine hepimizle dalga geçilen bu teklifi kabul etmeye, müzakereye değer görmeye yetkisi yoktur. 

Öte yandan hükümetin kamu emekçilerine, işçilere bir bütün olarak emekçi kesimlere karşı bu kadar pervasız olması birdenbire ortaya çıkan, yeni bir durum değildir.

Emeği, emekçileri yok sayan tutum 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile çok daha acımasız bir hal almıştır. İki yıllık OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerle, hukuktan yoksun ihraçlarla emekçiler haklarını kullanamaz hale getirilmiştir.  Söz konusu KHK’lerin yasalaştırılması ile kağıt üstünde kaldırılan OHAL düzeni Türkiye’de ne yazık ki kalıcı hale getirilmiştir.

Dolayısıyla hem emeğin haklarını yok sayan bu mevcut düzene hem de emeğin saflarına ‘Truva atı’ olarak yerleştirdikleri yandaş-besleme sendikacılığa sırtlarını dayayanların her geçen gün biraz daha pervasızlaşması kaçınılmazdır.

Bu pervasızlık ülkeyi yönetenlerin dönem dönem milyonlarla dalga geçen sözlerine de yansımaktadır. Çalışma eski bakanı “asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok, eğer ona mahkûmsanız asgari ücret büyük paradır” derken, Cumhurbaşkanı yabancı yatırımcılara ‘güven’ vermek için “OHAL’den istifade ederek grevlere anında müdahale ediyoruz” diyebilmiştir. Yine, ‘Biz zeytini bir lokmada yemezdik, memurlarda öyle yesin’ diyen milletvekilinden, beş kişilik bir ailenin günde üç öğün bir çay bir simit tüketmesi halinde 900 TL harcama yapacağını dolayısıyla asgari ücretten 1.120 TL artıracağını söyleyen Meclis Grup Başkan Vekiline, ‘22 bin 200 lira maaş alan milletvekilleri geçim sıkıntısı çekiyor” diyen Meclis Başkanına ülkeyi yönetenler milyonlarla dalga geçen açıklamalara imza atmıştır.

Tüm bunlar demokrasinin, barışın, adaletin, hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırıldığı, OHAL’in kalıcı hale getirildiği sermaye yanlısı emek karşıtı düzenin kaçınılmaz, doğal sonuçlarıdır.

Doğal olmayan hakları ellerinden alınan, sefalet ve kölelik teklif edilen milyonların ortak çıkarları için bir araya gelememesidir.

Dünya şairi Nazım Hikmet’in tam 72 yıl önce yazdığı “açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, demeye de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!” dizelerinde tarif edilen durumu yaşamaya devam etmemizdir.

Evet, bu ülkenin tüm değerlerini üretenler olmamıza rağmen bize sefalet ve kölelik reva görülüp üstüne bir de dalga geçiliyorsa kabahatin çoğu ortak çıkarları için bir araya gelemeyen hepimizindir.

Buna son vermenin zamanı çoktan gelmiştir. Çünkü hangi sendikaya üye olursa olsun tüm kamu emekçileri çarpık enflasyon rakamlarına indirgenen maaş artışlarına, kaşıkla verileni kepçe ile geri alan adaletsiz gelir vergisi sistemine, reel gelirinin gittikçe erimesine, güvencesiz-sözleşmeli çalışmanın daha yaygın hale getirilmesine hizmet eden sözde “toplu sözleşmelerin” bedelini ödemeye devam etmektedir.

Böyle bir tablo içinde hem tüm kamu emekçileri olarak bizler hem de kamu hizmeti alma hakkı alabildiğine sınırlanan vatandaşlarımız yıllardır kaybetmektedir.

Yıllardır sermayenin, patronların bir dediğini iki etmeyenler, Hazinenin ‘kefen parası’ olarak tabir edilen İhtiyaç Akçesine kadar halkın tüm kaynaklarını sermayenin, yandaş müteahhitlerin emrine sunanlar sıra işçiye, kamu emekçisine, asgari ücretliye, emekliye gelince ‘kaynak yok’, ‘hepimiz aynı gemideyiz’ nutukları atmaya devam etmektedir.

Elbette ki hepimiz aynı gemideyiz. Ancak kimse unutmasın ki bu ülkenin işçileri, emekçileri yıllardır azgın fırtınalara rağmen o gemiyi yürütmek için fazlası ile fedakârlıkta bulunmuştur. Bulunmaya da devam etmektedir.  Dolayısıyla hakkını, emeğinin, alın terinin karşılığını istemesi kadar doğal bir şey yoktur.

Bu şartlarda malum konfederasyon yönetimi “tarihi başarı” nutukları atsa da, siyasi iktidar tozpembe tablolar çizmeye devam etse de hiçbir kamu emekçisinin tarihe kara bir leke olarak geçecek yeni bir satış sözleşmesine tahammülü kalmamıştır.

Hep beraber adım adım içine sürüklendiğimiz bu kara tabloyu değiştirmenin tek yolu siyasi iktidardan icazet bekleyen, kişisel çıkarlarını milyonların ortak çıkar ve kazanımlarının önüne koyan sözü ile özü yüz seksen derece farklı noktalara savrulmuş olanlarla değil, kamu emekçilerinin ortak talepleri ve halktan yana bir kamu hizmeti için mücadele edenlerle yürümekten geçmektedir.

Bunun için KESK olarak sendikalı, sendikasız tüm kamu emekçilerini; Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti, Güvenceli İstihdam- Güvenli Gelecek, Demokratik- Adil Bir Çalışma Yaşamı, İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret ve tüm taleplerin hayat bulması için Gerçek Bir Toplu Pazarlık Hakkı için birlikte mücadele etmeye, yeni bir satış sözleşmesine izin vermemek için seslerini yükseltmeye çağırıyoruz” dedi

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Ters yönden giden otomobile 9 bin 574 TL ceza

Gündem Yayın: 27.04.2024 00:48
İhlas Haber Ajansı

Karabük’te ters yönde giden sürücüye 9 bin 574 TL ceza kesildi.

Karabük-Ankara karayolu Kemal Oyman mevkiinden Eskipazar ilçesi istikametine ter şeritten giden otomobil, başka bir sürücü tarafından cep telefonuyla kaydedildi. Ters şeritten ilerleyen otomobil sürücüsü, kavşaktan diğer şeride geçti.

Ter şeritten giden otomobil ile ilgili Karabük İl Emniyet Müdürlüğü çalışma başlattı. Yapılan çalışma sonucunda otomobilin plakası tespit edilirken, otomobil plakasına “Aksine bir işaret bulunmadıkça tek yönlü karayollarında araçların ters istikamette sürülmesi”, “Muayenesi yapılmamış bir araçla trafiğe çıkılması nedeniyle men edilen araca verilen izin süresinin sonunda, aracın muayenesi yapılmadan trafiğe çıkılması” maddelerinden olmak üzere toplam 9 bin 574 TL trafik cezası kesildi.