Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

İSTERSENİZ ÖTANAZİ (!) YAPALIM…

Köşe Yazıları Yayın: 06.06.2020 07:43

Böylece her yıl 18- 24 Mart tarihlerinde düzenlenen YAŞLILARA SAYGI HAFTASI  külfetinden, bu hafta içinde yapılan panel, sempozyum gibi etkinliklerden ve artık sadece tüketen olarak gördüğünüz 65 yaş ve üzerindekilere emekli maaşı ödemekten de bütçeyi kurtarırsınız.

 

Bu korona belasının tüm insanlığı sardığı günden beri evlere hapsettiğiniz bu insanlar uyguladığınız önlemler nedeniyle belki koronadan fazla etkilenmediler ama onların kemik ve kasları eriyor artık. Neredeyse üç aya yakındır yaşadıkları hareketsizlik nedeniyle iç organlarında başlayan sağlık problemleri yanında psikiyatrik ve psikolojik sorunlar yaşam kalitelerini bozuyor ve hayata bağlılıkları ve dirençleri tükeniyor.

 

Toplumun geneli daha pek farkında değil ama 9 milyon dolayında oldukları var sayılan engelli insanlarımız arasında önemli bir grubu teşkil eden zihinsel engellilerimizin durumu ise daha dramatik boyutlarda.BEN ÖLÜNCE ONA KİM BAKACAK sorusuna yıllardır yanıt arayan anne ve babaların feryatları daha da artmış durumda. Zira onları topluma kazandırmak için yıllardır verilen eğitim ve beceri kazandırma çabaları kesintiye uğramış ve adeta verilen emekler boşa gitmiş gibi gözüküyor. Diğer engel gruplarından farklı özelliklere sahip olan zihinsel engelliler kendilerini ifade edemediklerinden onlar hakkında kararlar hep başkaları tarafından veriliyor ve bugüne kadar aldıkları eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinin sıfırlanacağı endişesi yaşanıyor.

 

Kurucularından olduğum Zihinsel Özürlüler Federasyonumuzun yayın organı olan DÜŞÜNSEL Dergisi’nin ekte 2003 yılı,8-9. sayısında Erzurum Derneğimizin ekte gördüğünüz bir çığlığı yer alıyordu ve yaptıkları basın toplantısında zihinsel engelli çocuklarının yaşadıkları sorunlarla artık baş edemedikleri ve bu yüzden ötanazi istedikleri anlatılıyordu..

 

İnsanlığın çeşitli dönemlerinde yaşanan sağlık sorunlarına ilişkin olarak zaman zaman gündeme gelen vebu yazımızda istemeyerek değindiğimiz ötanazi  konusunda farklı ve insani olmayan, radikal çözüm önerilerinin düşünülmesi şaşırtıcı boyuttadır.

 

Nietzche’ye göre hasta toplum için bir parazittir. Muayyen bir durumdan sonra yaşamaları münasip değildir. Yaşama zevki kaybolduktan sonra boşu boşuna ömür sürmek, doktorların ve pratik müdahalelerin esiri olmak manasızdır.Babil ve Asurlularda öleceği veya iyileşmeyeceği kesin olan hastaya hekimin müdahalesinin yasak olduğu bilinmektedir. Eski Roma’da bir hekimin hastasının acılarına son vermek için onu öldürmek istemesi suç sayılırdı ve bu eylem kasten adam öldürme kabul edilirdi. Eski İsrail’de ise şifasız hastaların çabuk ölmesi için frankineense (günlük) verildiği bilinmektedir. Antik Yunan’da özellikle asillerin yaşlı veya hasta bir beden içinde görünmenin alçaltıcı bir durum olduğu düşüncesi, ötanazinin uygulanmasındaki en önemli etkendi. Bununla birlikte, Hipokrat Yemini’nde açıkça belirtildiği gibi, hekimin hastaya, hasta arzu etse dahi ölümcül bir ilaç vermesi (aktif ötanazi) veya tavsiye etmesi hoş karşılanmazdı . Bununla birlikte Antik Çağ’ın ünlü filozoflarının birçoğu, örneğin Eflatun, Aristo ve Zeno, kentin kaynaklarını tüketen, tedavisi olmayan hastalıklara sahip hasta yetişkinlerin gönüllü olmasalar dahi öldürülmelerinin veya bakımsızııktan ölmelerine yol açmanın (yani pasif olarak ölmelerini sağlamanın) uygun olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca dayanılmaz hastalık ve sıkıntılara maruz kalmış kimselerin ölümü tercih etmesi saygı ile karşılanırdı.. Prusya’da Büyük Frederic, can çekişmekte olan hastayı veya yaralıyı iyi niyetle öldüren kimseyi taksirle adam öldürme cezasını veren kanunu 1794’te yürürlüğe koyarak ötanazinin cezasını hafifletmiştir. 1799’da Mısır seferi sırasında vebaya yakalanan askerlerin, hastalığın çaresi olmaması ve orduya ayak bağı olacağı düşüncesi ile öldürülmelerini isteyen Napoiyon’un bu emrine ordu hekimleri karşı koyarak bu vahşeti önlemişlerdir.(*)

 

UNUTULAN MUHARİP GAZİLER.,                                  

 

06 Mayıs günü yazdığım, bu satırlarda ve bazı yerel gazetelerde de yayımlanan UNUTULAN MUHARİP GAZİLER başlıklı yazımda da anlatmıştım. 67 – 95 yaşlarında bulunan ve artık 30 bin kadarının yaşamını sürdürdüğü bilinen Kore ve Kıbrıs gazileri, toplumdan bekledikleri saygı ve sevgi bir tarafa, şeref aylıklarının eşitlenmesi, çocuklarına istihdam şansı verilmesi ve toplu konut kredisinden yararlanma gibi isteklerinden vazgeçmiş, sadece yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Geçmişte Türkiye Muharip Gaziler Derneği yönetiminde görev almış olmam nedeniyle ilgili birimlere ulaşamayan gazilerimizin yaşadıkları sorunlar bana yansıdıkça büyük üzüntü duyuyorum. Eşini kaybettiği için yalnız yaşayan ve evimde tek başıma ölürsem kimsenin haberi olmayacak diye korkan ve endişe edenler var.

 

Şehit Yakınları ve Gazilerin sorunlarıyla ilgili olarak Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda var. Genel Kurmay Başkanlığı, askeri birlikler ve garnizonlarda var. Valilik ve kaymakamlıklarda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında var. Bu saydığımız birimlerde yüzlerce, binlerce çalışan var,…Hemen her gün birkaçını toprağa verdiğimiz bu kahramanlarımızı, yukarıda saydığımız onlarca kurum, birim ve buralarda çalışıp bu gaziler konusunda sorumlu olan, çoluk çocuğunun maişetini buralardan temin edenlerin arada bir bu gazilerimizi arayıp durumlarını sorması, bir ihtiyaçları olup olmadığını öğrenmesi çok mu zor Nedir bu duyarsızlık ve sorumsuzluk ve de vefasızlık ?

 

Çözüm bu değil. Yeter artık. Geçenlerde tutukevlerinden salıverdiğiniz 100 bin dolayındaki  tutukluyagösterdiğiniz insanı yaklaşımı biz 65 yaş üzerindekilerden esirgemeyin.

 

Fikret GÖKÇE

Kıbrıs Gazisi-Mak.Müh.

 

Kaynakça :  Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları

Hukuk Tarihinde Ötanazi, Osman KAŞIKÇI

Sayı 6,  2008,  Sh. 89

Başlıksız 2 kopya 1

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

TBMM’de Çocuk Zirvesi

Türkiye Yayın: 25.04.2024 14:01
İhlas Haber Ajansı
TBMM’de Çocuk Zirvesi

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Sadece kötü alışkanlıklar, uyuşturucu ve benzeri alışkanlıklar, yanlış yönlendirmenin ötesinde aileyi yok sayan, aileyi değersizleştiren, aileyi dağıttığı için çocuğu kimsesiz bırakan bazı zararlı akımların insanlığın en büyük virüslerinden biri olduğunu bilmek ve ona göre tedbir almak zorundayız” dedi.

TBMM Tören Salonu’nda ‘Geleceğin Dünyasında Çocuk ve Çocukluk’ teması ile Çocuk Zirvesi düzenlendi. Zirvenin açılışında konuşan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, çocuklara yapılan yatırımın en akılcı yatırım olduğunu belirterek, “Devlet olarak, kamu, özel sektör olarak yapılabilecek en güzel işlerin çocuklarla ilgili yatırımlar olduğunu biliyoruz. Çocukları risklerden, öncelikle zararlı akımlar, alışkanlıklardan korumak. Bugün dünyada nesilleri tehdit eden şeylerin en önemlilerinden biri belki de savaş, açlık, kıtlık, bunların üzerinde sayabileceğimiz zararlı akımlarla gelecekten kopartılmasıdır. Sadece kötü alışkanlıklar, uyuşturucu ve benzeri alışkanlıklar, yanlış yönlendirmenin ötesinde aileyi yok sayan, aileyi değersizleştiren, aileyi dağıttığı için çocuğu kimsesiz bırakan bazı zararlı akımların insanlığın en büyük virüslerinden biri olduğunu bilmek ve ona göre tedbir almak zorundayız” dedi.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ise, çocukların hayatın güzel bir hediyesi olduğunu dile getirerek, “Hayatlarımıza sevinç, neşe ve coşku katan çocuklarımız geleceğimizin mimarlarıdır. Bu ülke kıymetli evlatlarımızın azmi, çalışkanlığı ve başarılarıyla ebediyete kadar var olacaktır. İstiklal Marşımız gök kubbede her daim yükselecek, ay-yıldızlı bayrağımız dünyanın dört bir yanında dalgalanacaktır. Bütün insanlığa rehber olan kadim medeniyetimizin taşıyıcısı çocuklarımız olacaktır. Çocukları korumak, ülkemizin değerlerini korumak, insanlığı yüceltmek demektir” ifadelerini kullandı.

Göktaş, başta Gazze olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında bazı çocukların en temel ihtiyaçlarından mahrum kaldığına değinerek, “Gazze başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında en temel ihtiyaçlarından mahrum olan çocukların geleceğinden endişe duyuyoruz. Hiç kimse, hiçbir kurum, hiçbir vicdan buna sessiz kalmamalıdır. Biz Türkiye olarak çocukların bu tabii hakkını her platformda büyük bir kararlılıkla dile getirmeye devam edeceğiz. Çocuklar savaşların, krizlerin neden olduğu acıların suskun tanıkları haline gelmemelidir. Hiçbir çocuk yaşadığı coğrafyalardaki krizlerin, savaşların, çatışmaların sorumlusu değildir ve olmamalıdır” şeklinde konuştu.