Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

  DÜNYA KADINLAR GÜNÜNDE KADINLARIMIZ…

Köşe Yazıları Yayın: 05.03.2021 08:03

8 Mart Dünya kadınlar günüdür. Ülkemizde de bu önemli gün nedeniyle çeşitli etkinlikler yapılarak kutlanmaktadır. Bu özel gün tüm kadınlarımıza kutlu olsun.

Pekiyi, bu önemli günde kadınlarımız, kadınlarımızın hakları ne durumdadır?

Öncelikle şu hususun altını kalın bir çizgiyle çizmek gerekirse;  günümüz Türkiye’sinde milletimizin hayat anlayışından, modern görünüşüne kadar güzel olan ne varsa Atatürk’e ve O’nun kurduğu Cumhuriyete borçlu olduğumuz hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Atatürk; devletimizin kuruluşuyla birlikte toplum yaşamının her alanında yenilikler yapılmasının mücadelesine başlamış. Yazılan yazıdan, giyilen başlığa, hukuktan, kullanılan takvime, ölçü ve tartı birimlerinden, tarih ve dil bilincine, toplum hayatının her alanında Cumhuriyetle birlikte inkılâplar yapılmıştır.

Onun içindir ki, cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kazanımları da çok büyüktür. Osmanlı Devleti’nde kadınlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmakta, eğitim ve iş hayatı da dâhil olmak üzere sosyal hayattan tamamen soyutlanmaktaydılar. Erkeklere tanınan çok kadınla evlenebilme hakkı; kadınları aile hayatında bile etkisiz bir duruma getirmişken; cumhuriyet döneminde eğitimde, iş hayatında, siyasette kadın erkek fırsat eşitliği sağlanmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nın silahlı mücadele günlerinde erkeği ile birlikte her türlü zorluklarla baş ederek düşmanın yurttan kovulmasında büyük rol oynayan Türk kadınının toplumsal konumunu çok iyi değerlendiren Mustafa Kemal, onların geleceğe umutla bakmasını sağlamıştır.

Batılı toplumlarda, kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda asırlar süren yoğun mücadeleler verilmişkenkadınlarımız 3 Mart 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrisât Kanunu ile eğitimde erkeklerle eşitliği kazanmışlar, 1926 yılında çıkarılan Medenî Kanununla aile ve toplum hayatında kadınlara çoğu batılı ülkeden daha önce ve geniş haklar tanınmıştır.

Böylece aile ve toplum hayatında kadın erkek eşitliğinin temelleri atılarak, Türk Medenî Kanunu ile Türk kadını güçlenmeye, kişiliğini bulmaya ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya başlamıştır.

Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kazandığı diğer haklar şöyle sıralanabilir:

Avukatlık mesleğinde ilk Türk kadın avukatı olma unvanına sahip olan Beyhan Hanım ilk duruşmasına 28 Kasım 1928’de İstanbul 1.Ticaret Mahkemesinde katılmıştır.

1928’de İstanbul Fen Fakültesi’nden mezun olan 5 bayan kimyacı Türkiye için bu dalda ilk örneklerdir.

Yine bu yıl ilk kez bir kız öğrenci Yüksek Mühendislik Okulu’na girmiştir. 1928’de çıkarılan Türk kadın doktorların mecburi hizmetten muafiyetleri hakkında çıkarılan kanun ile doktor olmak istemeyen kadınların tıp mesleğine ilgi göstermeleri sağlanmıştır. Nitekim 1930’dan itibaren kadın doktorlar görev yapmaya başlamışlardır.

31 Temmuz 1932′ de Türkiye güzeli Keriman Halis’ in, Belçika’ da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O’na “Ece” unvanını vererek Türk kadınına şöyle seslenmiştir:

“Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabiî buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabiî güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz.’’

1933’te Kız çocuklarına meslekî eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü oluşturulmuş, 1936 yılında Kadınların çalışma hayatına düzenleme getiren İş Kanunu yürürlüğe girmiştir.

Türk kadınlarının siyasî hayata atılmaları konusunda da ilk adım III. TBMM döneminde atılmış, 3.4.1930 tarihli 1580 sayılı Belediye Kanunu’yla kadınlara belediye meclislerine üye seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

Kadınlar seçme ve seçilme haklarını modern batı toplumları olan Fransa’da 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de elde edebilmişken; Türkiye’de 1934’ten itibaren bu hakkı kullanmaya başlamışlardır. Ancak bu hakkı yeterince kullandıkları söylenemez.

Dünyada milletler arası ilk kadın kongresi 18 Nisan 1935′ de Atatürk’ün himayesinde İstanbul’da toplanmış ve bu kongreye dünyanın dört bir yanından gelen kadınlar katılmıştır. Atatürk “Milletler arası İlk Kadın Kongresi” delegelerine şöyle seslenir:

“Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz.”

Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle demektedir:

“Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.”

Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk’ ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Yapılan inkılâplarla Türk toplumunda kadın erkek eşitliği yolunda önemli adımlar atılmıştır. Türkiye’nin çağdaşlaşmasında ve kalkınmasında kadın erkek her ferdin katılımı sağlanmıştır.

Ancak Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren süratle sağlanan bu hakları Türk kadınlarının tam anlamıyla kullandıkları söylenemez. Kullanılmayan bir hakkın kâğıt üzerindeki varlığı ise hiçbir önem taşımamaktadır.

Pekiyi ya günümüz Türkiye’sinde yaşanan gerçekler, canımızdan aziz bildiğimiz kadınlarımızareva görülen onca kötü muameleler,acımasızca uygulanan şiddetler nedendir?

Kimisi sokak ortasında, kimisi evlatlarının yanında katledilenler, yüzlercesine yapılan tecavüzler?  Hele ki son dönemde gazetelere, televizyon haberlerine manşet olan onca hakaretler, tacizler…

Emeğinin hakkını talep eden, yaşadığı haksızlıkları anlatmak adına konuşmak isteyen kadınlarımızın saçlarından sürüklendikleri o görüntüler!

Bu utanç tablosu nedendir? Bu ayıplar mı olmalıdır kadınlarımıza reva görülen?

Nedir bu hezeyan?

2000’li yılların Türkiye’si böylesine ayıplı görüntülere layık mıdır? Ülkemiz her doğan güne bu utanç dolu haberlerle mi uyanmalıdır?

Kimisine; ‘kıyafet dayağı’, kimisine ‘sen sus konuşma’, kimisine ‘yüksek sesle kahkaha atma’, kimisine ‘otur evinde sokağa çıkma’ yasağı, kimisine ‘kadın evinde olmalı,  çalışmamalı ’ baskısı. Kimisine ‘kürtaj olma/olamazsın’ dayatması!

Neden?

Nedir kadınlarımızın bu yaşadıkları, çektikleri günümüzün erkek egemenliğinden?

Ne oldu bize? Neler oluyor toplumsal yaşam özgürlüğümüze?

Nedenlerini, nasıllarını sorgulamak yeterli mi? Ya hukuksal önemleri, caydırıcı yöntemleri?

Nedenlerle yürüyüp giden zaman!  Ama yine aynı şiddet! Yine aynı nefret!

Neden?

Sevgileriyle bizleri sarıp sarmalayan kadınlarımıza yönelik şiddet mutlaka durmalı, durdurulmalıdır. Adaletin sesi, hukukun mutlak iradesi ‘kadınlarımıza uygulanan tüm şiddet eylemlerinin’ kesinlikle önünü kesmeli, cezasız bırakmamalıdır.

  Unutmayalım ki! ‘’İnsan kendi kaderinin değil, kendi aklının esiridir.’’ Onun için bu şiddeti önlemenin yolu da, akıldan geçmektedir.

21’nci yüzyılı koşar adım bitiren dünyamızda; hiçbir kadınımız yaşadıkları şiddete, tecavüze, cinsel ayrımcılığa layık değildir, muhatap da olmamalıdır. Günümüz Türkiye’sinde yaşanan ayıplar kadınlarımızın kaderi de olamaz.

O nedenle ülke yönetimini elinde bulunduranların, içimizi dağlayan kadına şiddetin önlenebilmesi için acilen ama yeterli tedbirleri alması, gerekiyorsa yasaları yeniden düzenlemesi, kaçınılmaz görevidir.

Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte Türk kadınına yaşam özgürlüğünü, her türlü fırsat eşitliğini tanıyan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk; aşağıdaki veciz konuşmasıyla; kadınlarımızın önemini ne de güzel ifade etmiştir:

‘’Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır! Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım…’’

İşte asıl mücadele bu noktadadır!

Ama ne yazık ki;  her eğitim-öğretim yılında uygulanan eğitim sisteminin değiştiği,

Hala kız çocuklarımızın pek çoğunun belli yörelerimizde ilköğretime dahi gönderilmediği, kimilerinin küçücük yaşlarda gelin olduğu/yapıldığı,

Toplumumuzun büyük bir kesiminde kız çocuklarının başlık parası uğruna, bir eşya gibi alınıp, verildiği,

Baba sıfatını taşıyan kimilerince; evlatları arasında ‘erkek evladım, kız çocuğum’ ayrımının yapıldığı ülkemiz gerçeklerinin yanı sıra:

Geçtiğimiz yıllarda mevcut hükümet tarafından meclise getirilen,  ancak kamuoyunun tepkisi nedeniyle geri çekilen; ‘cinsel istismarcıyla evlenme yasası’ diye bilinen tasarı paketine baktığımızda;

Kadınlarımızın karşı karşıya kaldıkları erkek egemen şiddetini durdurmanın yegâne yolu; onlara çocuk yaşlarından itibaren çağdaş, aydınlık bir eğitim verebilmekten geçmektedir.

Atatürk’ün ifade etmiş olduğu gibi; kadınlarımızı aydınlık düşünceyle, bilgiyle, kültürle donatmak, esas olmalıdır.   İşte o zaman kadınlarımız yaşadıkları bu utanç tablolarından kurtulmuş olacaktır.

Türk kadını, Atatürk’ün kendilerine olan güvenine lâyık olabilmek için haklarını sonuna kadar kullanmalı ve Atatürk’ün emaneti olan Türkiye Cumhuriyetini O’nun istediği gibi ilelebet yaşatmak ve geleceğe güvenle bakabilmek için, erkeklerle el ele çalışarak O’nun gösterdiği ışıklı yolda ödün vermeden yürümelidir.

 

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

 

 

 

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

CANiK çocukları geleceğe kök salıyor

Dünya Yayın: 24.04.2024 04:48
İhlas Haber Ajansı
CANiK çocukları geleceğe kök salıyor

CANiK, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı fidan dikimi ile kutladı. Samsun’da gerçekleştirilen ‘CANiK Çocukları Geleceğe Kök Salıyor’ etkinliğine tüm CANiK çalışanları, yöneticileri ve aileleri katıldı.

CANiK, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı orman projesi ile kutladı. Samsun’da gerçekleştirilen ‘CANiK Çocukları Geleceğe Kök Salıyor’ etkinliği kapsamında, CANiK çocuklarını temsilen fidan dikimi gerçekleştirildi. Tarım ve Orman Bakanlığı Samsun İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün CANiK için tahsis ettiği alanda gerçekleştirilen fidan dikim törenine; yönetim kurulu, çalışanlar, çalışanların çocukları, eşleri, aileleri ve yakınları olmak üzere yaklaşık 300 kişi katıldı. Festival havasında geçen etkinlikte, çocuklar için pamuk şeker ve kurabiye dağıtımı, yüz boyama aktivitesi ve sosis balon şovun yer aldığı eğlenceli bir alan oluşturuldu.

“Yarınların başarılarını temsil edecek köklü bir ormana dönüşecek”

CANiK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Aral, “CANiK olarak kurulduğumuz günden bugüne ülkemize katma değer oluşturmayı sürdürürken, doğamızı ve doğal kaynaklarımızı korumak için de üzerimize düşen görevleri yerine getirme konusunda büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza daha yeşil ve daha yaşanabilir bir dünya bırakmak amacıyla, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, CANiK’in genç nesilleri adına diktiğimiz fidanlar, tıpkı onlar gibi, yarınların köklü ormanına dönüşecek. Çocuklarımız geleceğe kök salarken, Samsun’daki ormanımız CANiK ailemizin başarılarının bir sembolü olarak yükselmeyi sürdürecek. Bu vesileyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, bütün evlatlarımız için barış ve mutluluk dolu bir gelecek diliyorum” dedi.

“Önceliklerimiz arasında daima geleceğin ve nesillerin korunması var”

CANiK Yönetim Kurulu Üyesi ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Komite Başkanı Didem Aral, “Bir taraftan üretirken diğer taraftan ekonomik hedeflerin ötesine geçerek toplumsal ve çevresel sorumluluklarımızın farkında olmak bizim için her zaman çok değerli. Önceliklerimiz arasında daima geleceğin ve nesillerin korunması var. Bu ancak bugün, gelecek için yapılanlarla mümkündür. CANiK olarak kurumsal sosyal sorumluluk komitemizin farklı alanlarda yürüttüğü sürdürülebilirlikle ilgili, dünyamıza ve gelecek nesillere katkı sağlayacak her projeyi önemsiyoruz, desteklemeye devam edeceğiz. CANiK ailesi olarak evlatlarımıza ve tüm dünyaya daha güzel bir gelecek bırakma hedefi ve sorumluluğuyla çalışmalara devam ediyoruz. 2023 yılı sonunda temellerini attığımız ve 2024 yılının ilk ayından itibaren büyük bir şevk ve heyecanla çalışmalarımıza başladığımız CANiK Kurumsal Sosyal Sorumluluk Komitesi olarak, BM Global Compact Sürdürülebilirlik Amaçları rehberliğinde çok değerli bir yola çıktık. Bu kapsamda da Samsun’da evlatlarımızla ilk CANiK Hatıra Ormanı’nı yeşertmek için bir araya geldik. Çocuklarımızla birlikte gelecek nesillerin, soluyacak temiz havaya ve keşfedecek güzel ormanlara sahip olmasını gönülden istiyoruz. Onlarla birlikte bir fark oluşturarak dünyayı ve yaşanabilirliğini koruma umuduyla yolumuza devam edeceğiz. Bu vesileyle, bu cennet vatanı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bizlere ve biricik çocuklarımıza armağan eden Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kıymetli silah arkadaşları başta olmak üzere, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Komitemize her zaman tam destek veren ve desteğini her zaman hissettiren Sayın Yönetim Kurulumuza ve Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hayrullah Zafer Aral’a teşekkür ediyorum” diye konuştu.